|
İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “Balkan Savaşı Günlüğü” isimli kitapta Mahmut Muhtar Paşa’nın hatıratından bir alıntı var. Paşanın tam bir asır önce söylediği sözlerin, komşularımızla başımızın derde girdiği bu günlerde hatırlanmasında yarar var. Paşanın ne dediğini size aktarmadan önce 100 yıl önceki hal-i pür melalimizi hatırlayalım:
Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden (1909) sonra yerine (İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından) V. Mehmet Reşat geçirildi. (Günümüzde hala kullanılan Reşat altını ilk defa onun zamanında piyasaya sürülmüştür.) Tahta çıkışından iki yıl sonra İtalyanlar Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal etti, 12 adaya el koydular.
Mahmut Muhtar Paşa’nın katıldığı Balkan Savaşı 18 Ekim 1912’de Karadağ tarafından başlatıldı. Uzun bir süredir savaş hazırlıkları yapan Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan fırsat bu fırsat deyip Karadağ’la birlikte Osmanlı’ya cephe açtı. Savaşa yokluklar ve eksiklerle giren ordunun içler acısı halini bizimle savaşa katılan Alman Subaylarından biri olan Gustav von Hochwachter’in anılarından okuyalım:
Savaşın henüz 3. Günü:
“Gece müthiş bir kargaşa var. Birbiri arkası birlikler yığılmaya başladı. Yol, top arabaları, ağırlık ve nakliye kolları ile tamamen tıkanmış durumda. Askerlerin yiyecek bir şeyleri yok, tüm gece boyunca soğukta sırılsıklam yağmurun altında durdular. Kimse onlar için bir çaba göstermemesine rağmen, tek bir homurtu, tek bir söylenme duymadım.”
Savaşın 5. Günü:
“Durum gittikçe ciddileşiyor. Birlikler eski Polos’un güneyindeki tepede hazır tutuluyor. Türk topçuları mevzilere yerleşti. Hiçbir yerde küçük rütbeli subayların insiyatifi ele aldıklarını görmüyorum. Her yere kumandan şahsen müdahale etmek zorunda. (Alman Subay temel çalışma prensibimiz olan “banane” kelimesini bilmiyor.) Redifler (az eğitimli toplama askerler) sanki gezintiye çıkmışlar gibi araziye gelişigüzel dağılmışlar. Görüntü çok kötü.
Savaşın 7. Günü:
“Saat 7’de cephede ateş başladı. 7.30 da atlarımızı ileri sürdük. 600 metre kadar ilerlemiştik ki, koşa koşa, çığlıklar atarak bizim tarafa gelen redif gruplarını gördük. Durumu kavrayabilmemiz birkaç dakika sürdü. Birden Muhtar Paşa’nın kılıcını çekip, akın akın geri dönen rediflerin üstüne atını sürdüğünü gördük. Biz de aynı şekilde davranıp, silahlarımızla havaya ateş ederek etraflarını çevirdik.
Savaşın 8. Günü:
"Her tarafta köyler yanıyor. Tüm cephede top gürlemeleri duyuluyor. Soğuktan donmuş, üstü başı ıslak yaralıların görüntüsü de moral bozuyor. Cankurtaran yetmiyor. Yaralı tedavi yerleri yok. Hatta yaraları temizlemek için su bile yok. Redifleri takviye edilmiş mevzilere yerleştirdik. Düşman pek takip etmiyor.”
Savaşın 9. Günü:
“Atlarımızı şoseye paralel olarak Hasanbeyli’ye doğru sürüyoruz, fakat arazide ilerleyemiyoruz. Kırkkilise (Bugünkü Kırklareli) –Babaeski şosesine doğru gidiyoruz, Kavaklı’da şoseye çıktık., adım adım ilerliyoruz. Kolordunun bütün ağırlıkları, cephane stokları ve hayvanların yemi kaybolmuş. Etrafta terk edilmiş top arabaları var, askerler firar edebilmek için atların koşumlarını çıkarmışlar. Cephane sandıkları yol kenarında çamurun içinde yığılmış duruyor. Her şey karmakarışık."
Savaşın 29. Günü ordumuz Çatalca hattına çekilmiş durumda:
“Ne kadar çok hasta ve can çekişen var! Zavallı insanlar simsiyah olmuş. Her yerde ölüler yatıyor. Bu hayalet gibi korkutucu salgın (kolera) daha da ilerlerse, elden bir şey gelmez. Saat 4.30. Biraz evvel 2000 tane açlıktan kadidi çıkmış asker geldi; yiyecek verildikten sonra, trenle İstanbul’a sevk edildiler. İnsanlar düzineler halinde açlıktan yere yuvarlanıyor. Açlıktan yere yuvarlananları kolera hastası sanıyorlar; adamın ölüp ölmediğini kontrol etmeden, kireç kaymağını üstüne serpiyorlar. Kireç göz çukurlarını yakıyor.”
Alman subay, Mahmut Muhtar Paşa’nın cesaretine, vatanperverliğine, eğitimine hayran... Bir de Alman malı Krupp Topları'nı övüyor :). Almanların sadece danışman görevi yürüttüklerini sanmayın, bazıları canları pahasına çatışmalara giriyorlar.
100 yıl önceki içler acısı halimizi görüp bugünkü halimize şükretsek de aslında değişen fazla bir şey yok. Bir asır önce Avrupa’da başrollerde İngiltere, Almanya ve Fransa vardı, bugün de onların sözü geçiyor. Biz gene 3. Ligdeyiz.
I. Balkan savaşının Savaşı’nın sonlarında Muhtar Paşa yaralanıyor, gelen kurşunlardan biri bacak kemiğini diğeri kalçasını parçalıyor. Paşa trenle İstanbul’a Alman Hastanesi’ne götürülüyor. Sonradan yazdığı anılarında bakın o yıllardaki mağlubiyeti neye bağlıyor:
“Baskının kalkışı ile anında bir bolluk ve büyüklük elde etmişiz gibi kendimizi büyük devletlerden sayarak dünyaya meydan okuduk. Gazetelerde hakaret etmedik devlet bırakmadık. İkide bir kesin bir sayıymış gibi, var olmayan otuz milyonluk Osmanlıyla övündük. Ne yazık ki üç yüzyıldan beri çeşitli bozgun, acınacak durum ve eğitimsizlik aynası olan tarih sayfalarımıza bakmayarak, sürekli altı yüz yıllık şan ve şereften söz edip, yüksekten uçarak kendimizi aldatmaktan bir an bile geri kalmadık. Bilimden, sanayiden, ticaretten yoksun, yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunan ve çeşitli unsurlardan oluşmuş ve millet bilincini oluşturan dayanaklardan yoksun, siyasal yaşamını sürdürmesi ancak diğer devletlerin birbirleriyle dalaşmalarına dayalı, toprakları büyük, ancak gücü küçük bir devletçikten başka bir şey olmadığımızı anlamak istemedik.”
Ah Paşam Ah… Aradan 100 yıl geçti ama yüksekten uçarak kendimizi aldatma huyundan hala vazgeçmedik. Eğitimsizlik berdevam… Sanayi ve teknolojide hala çok geriyiz. Buna karşılık dünyaya meydan okumaya devam ediyoruz.
Yorumlar
|
Copyright © 2006 - 2024 DoktorMurat.Net, Yasal Uyarı ve Gizlilik, Site Haritasi
Dr.Murat KINIKOĞLU Sağlıklı Yaşam Rehberiniz
İntermed Sağlık Merkezi Teşvikiye cad. No: 63 Nişantaşı Şişli/İstanbul Tel: 0212 225 06 60 - Faks: 0212 2250895 |