|
Hastalarımdan birinin on aylık dünya tatlısı bir torunu var. Anneannesini evinde muayene ederken gülücükler saçarak düşe kalka yürümeye çalışmasını görmenizi isterdim. Elini koltuktan çekince kıç üstü yere oturdu, ağzındaki emziği düşürünce de ağlamaya başladı. Annesinin halıya düşen emziği renkli bir sıvıya batırıp çocuğun ağzına verdiğini görünce kendi çocukluğum aklıma geldi. Annemin yere düşen emziği yalayıp torununa verdiğini çok iyi hatırlıyorum. Genç anneye renkli sıvının ne olduğunu sordum. “İçinde antiseptik var” dedi gururla. Sonra kaşlarını çatıp “Her taraf mikrop dolu” diye devam etti“Çocuk hasta olmasın diye çok dikkat ediyoruz.” Çenemi tutmaya çalışarak muayeneye devam ettim. Beş dakika geçmeden bir çığlık... Küçük çocuk eski bir terliği ağzına almış afiyetle dişliyor. Annenin yüzü bembeyaz. Amerikalıların "Five-second rule" (5 saniye) kuralını duydunuz mu bilmiyorum? Yaşlılar yere düşen bir yiyeceğin hemen (5 saniye içinde) alınması halinde kirlenmeyeceğini düşünürlermiş. 5'e kadar saymadan aldıysanız mesele yok. İngiltere'deki Aston Üniversitesi doktorları bu konuyu araştırdıklarında bu halk öz deyişinin çok yanlış olmadığını bulmuşlar. Tost, pasta, kurabiye, şeker gibi çeşitli yiyecekleri E.Coli ve Stafilokok bakterileri olan döşemeye düşürüp belirli bir süre sonra alarak mikrop tayini yapmışlar. Sonuçlar yiyeceğin döşemede duruş süresinin kirlenme üzerinde etkili olduğunu göstermiş. En çok bulaşma 5 saniye üzerindeki beklemelerde görülüyormuş. Araştırmayı yürüten Dr. Hamilton "beş saniye kuralı"nın basit bir kocakarı inanışı olarak kabul edilemeyeceğini söylüyor.
Malatya’da büyüdüğüm sokağın adı (beni bağışlayın) “Boklu ceget” di. (Ceget bizim orda sokak anlamına gelir.) Sanırım bu ismi yolun tam ortasından akan lağım yüzünden almıştı. Mahallenin çocukları olarak bütün gün boklu cegette oynardık ve emin olun emziği antiseptik sularla temizlenen günümüz çocukları kadar hasta olmazdık. Annemin “sokaktan geldin elini yıka” veya “köpeğe dokunduysan elini yıka” diye başımda boza pişirdiğini de hatırlamıyorum. Yazdıklarımdan temizliğin önemini küçümsediğim veya pisliğe methiye düzdüğüm anlamı çıkarılmasın, bir doktor olarak tabi ki enfeksiyonlara dikkat etmemiz gerektiğini kabul ediyorum ancak mikrop korkusunun bir fobi haline getirilmesine de karşıyım. Neden mi? Annelerin aşırı titizliği ve temizlik konusundaki abartılı yaklaşımları çocukların sıhhatini korumak bir yana büyüdüklerinde alerjik rinitten tutun, astım, kolit gibi pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor da ondan.
Her geçen gün daha da şişirilen mikrop korkumuzun arkasında trilyonluk ciroları ile her bir dünya devi olan uluslararası deterjan ve temizlik maddesi firmaları var. Televizyon reklamları ile beynimizi yıkıyor, bizlere mutfak tezgahlarının, evyelerin, banyoların ve tuvaletlerin ne kadar kirli, mikropların ne kadar tehlikeli ve çirkin yaratıklar olduğunu, bebeklerimizin, çocuklarımızın ne büyük bir tehlike içinde yaşadığını öğretiyorlar. Tek amaçları (eğer inanırsanız) bizim sağlığımızı korumak!.. Bu arada tüm doğayı, denizleri, akarsuları zehirli kimyasal maddeleriyle kirletmeleri kimin umurunda. Önemli olan evyemizin temiz olması, öyle değil mi?
Sevgili okurlarım aslında mikroptan uzak durmak aynı günahtan uzak durmak gibidir. “Benden dindarı yok” diyen hocanın aslında porno film müptelası olduğunu veya “Namahreme bakmak günahtır” diyen sakallının Avrupa plajlarında jet-ski keyfi yaptığını öğrenip şaşırmadık mı? Demek ki öncelikle şu gerçeği bilmemizde fayda var: “Günahsız bir yaşam olmadığı gibi mikropsuz bir yaşam da imkansızdır.” Ne kadar titiz bir anne olursanız olun çocuğunuzu mikropsuz bir ortamda yetiştiremezsiniz. Sadece ağzımızın içinde, dünyadaki insan sayısından fazla mikrop var. Bağırsaklarımızda 1.5 kg. ağırlığında bakteri olduğunu, sadece yüzümüzde 1000’i aşkın zararsız uyuz böceği yaşadığını biliyor musunuz? Hepimizin kirpiklerinde gözle göremeyeceğimiz kadar minik follikül uyuz böcekleri yaşar. Vücudumuzda sağlıklı bir yaşantı sürdürmemize katkıda bulunan tam 1014 çeşit bakteri var. Bunlar şimdiye kadar tespit edilenler, bilim adamları, her geçen gün, bağırsaklarımızda hatta damarlarımızın içinde bizimle birlikte yaşayan bir öncekinden küçük yeni bir virüs daha buluyorlar.
Küçük çocukların babalarının terliği dahil buldukları her şeyi ağızlarına almalarının tek nedeni yeni çıkan dişleri değildir. Çocuklar bu sayede eşyaları tanır ve daha da önemlisi yeni mikroplarla tanışırlar. Evrimin bize kazandırdığı bu yetenek sayesinde pek çok mikroba karşı aşılanmış oluruz. Ülkemize gelen Amerikalı turistle aynı şeyleri yediğimizde bize bir şey olmamasına rağmen onların tuvaletten çıkamamasının nedeni vücut savunma sistemlerinin bizim aşina olduğumuz mikropları tanımamasıdır. Bu yüzden çocuğunuzun sokakta, tozun toprağın içinde oynaması, babasının terliğini dişlemesi sizi endişelendirmesin. Evinizin her tarafını zehirli kimyasallarla ovup durmayın. Tabi ki ağzına terlik verin demiyorum ama halıya düşen emziği antiseptik suya batırmanın da bir anlamı yok.
Yeni doğmuş bebeklerin vücutları ve barsakları steril yani mikropsuzdur. Anneleriyle ilk temaslarıyla birlikte anne vücudundaki mikroplar bebeğe geçer. (Doğan bebeğin hemen annenin kucağına verilmesinin evrimsel nedeni bu olmasın sakın?) Aynı şekilde emilen ilk sütle birlikte bebeğin barsakları faydalı mikroplarla tanışır. Bağırsak sistemindeki faydalı mikroplar sadece insanlarda değil tüm memelilerde vardır. Kaola yavruları sindirim sistemi için gerekli bakterileri sağlamak amacıyla doğar doğmaz annelerinin dışkısını yer. Bu yolla aldığı bakteriler Kaola yavrularını normalde zehirli olan okaliptüs yapraklarının etkilerinden korur.
Çocuğunuzun bağışıklık sistemi bu andan itibaren hazım sistemine giren her mikrobu kaydeder, faydalı olanlar bir flora oluşturacak şekilde barsaklarda çoğalır, zararlı olanlar antikor dediğimiz savunma maddeleri üretilmesini sağlayarak fişlenir. Böylece bebekliğimizden itibaren ağız ve solunum yoluyla vücudumuza giren her canlıya karşı belirli bir pozisyon alırız.
Vücudumuzdaki mikropların çoğu (yaklaşık %85’i) sağlığımız için yararlı, az bir kısmı (%15) zararlı bakterilerdir. Kendimizi sağlıklı hissetmemiz iyi ve kötü bakterilerin vücudumuzda dengeli bir oranda bulunmasına bağlıdır. İyi bakteriler, kötü bakterilerin sayısının artmasını engelleyerek sağlığımızı olumlu yönde etkilerler. Olur olmaz antibiyotik alan kişiler vücutlarındaki iyi/kötü bakteri dengesini bozarlar. Etrafınıza bir bakın her gripte antibiyotik alıp vücudunun iyi/kötü mikrop dengesini bozan, bu yüzden de yorgunluk ve halsizlikken şikayet eden soluk benizli pek çok insan göreceksiniz.
Son yıllarda yapılan çalışmalar; çevre ile ilişkileri engellenmiş aşırı korumacı ve titiz annelerin çocuklarında alerji ve astım görülme riskinin daha yüksek olduğunu gösterdi. Bu yüzden çocuklarınızın tozun toprağın içinde oynamasından korkmayın, hele güneşli havalarda dışarı çıkmasını özellikle teşvik edin. Avusturya Perth's Telethon Institute for Child Health Research Kliniği araştırmacıları güneş ışığı almayan çocuklarda astım sıklığının arttığını gösterdiler. Klinik doktorları aşırı korumacılığın sadece alerjiyi değil gelecekte kanser oluşma riskini de artırdığını söylüyorlar.
Mikropların her zaman zararlı olmayabileceğini gösteren örneklerden biri de son yıllarda meşhur olan Helicobacter Pilori mikrobudur. Mide ülseri ve reflünün baş sorumlusu olan Helicobacter Pilori mikrobunun alerji ve astımı engelleyici bir rolü olduğu gösterilmiştir. NewYork Üniversitesinin 7000 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmada astım hastalığı bu mikrobu taşıyanlarda taşımayanlara göre %20 daha az görülmüştür..
Barsak Solucanlarınıza sahip çıkın...
Beslenme bozukluğu çeken zayıf çocuklardaki barsak solucanlarının kansızlığa neden olduğu bir gerçektir ancak iyi beslenen zengin çocuklarındaki barsak solucanlarının zarardan çok faydası olabilir. Arjantin’de yapılan bir çalışmada barsak solucanı bulaştırılan MS hastalarında (Multipl Sclerozis) belirtilerin gerilediği gösterilmiştir. Gambiya’da yapılan bir başka çalışmada barsak solucanları ilaç tedavisi ile düşürülen çocuklarda alerjik deri reaksiyonlarının arttığı görülmüştür. Alerjik ürtiker dediğimiz kaşıntılı hastalık bazen aylarca sürebiliyor. Doktor doktor dolaşıp dertlerine çare bulamayan bu hastaların barsaklarında solucan taşımaya razı olacaklarından eminim.
Yorumlar
|
Copyright © 2006 - 2025 DoktorMurat.Net, Yasal Uyarı ve Gizlilik, Site Haritasi
Dr.Murat KINIKOĞLU Sağlıklı Yaşam Rehberiniz
İntermed Sağlık Merkezi Teşvikiye cad. No: 63 Nişantaşı Şişli/İstanbul Tel: 0212 225 06 60 - Faks: 0212 2250895 |