|
Havuzun yanında ki şezlonga uzanır uzanmaz yağlananlardan mısınız? önce havlu serilir, sonra kutsal yağlanma töreni başlar, güneş gözlüğünü taktıktan sonra etrafa cool bir bakış ve yatış.... Aman dikkat edin avuç içleri yukarı bakacak... İşi bilenle bilmeyen, havuz profesyoneliyle acemi çaylak buradan ayrılıyor... Bu işi bilenler yağı; büyük bir ciddiyetle ve belirli bir organ sırası takip ederek kollarından başlayıp tüm vücutlarına dikkatlice sürerler... Saatlerce... Zinhar bir milimetrekareleri açık kalırsa oradan giren zararlı ültraviyole ışınları derilerini delip kanser yapabilir, bu nedenle çok özenli olmaları, hiçbir yerlerini atlamamaları lazım..... Yağlanma konusu açılmışken itiraf edelim; kumsalda güneşlenen yabancı kadınları çepeçevre saran Türk erkeğinin ortak fantezisi, kadının gülümseyerek kendisine dönüp “Affedersiniz, sırtıma biraz yağ sürer misiniz?” diye sormasıdır. Plajlarımızın dili olsa da söylese; kaç bin bakir Anadolu erkeğimiz kızgın güneşin altında kendisine bu sorununu sorulmasını boş yere hayal etmiş, kızgın kumların üzerinde sabahtan akşama kadar tavuk gibi kızarıp telef olmuştur...... Ben güneş yağı sürmem.... Her yaz eşimin, Ozon tabakasının delindiği ve yakında cilt kanseri olacağımla ilgili küçük konferansını gülümseyerek dinlerim.. Atalarımız binlerce yıl güneşin altında gezdiler. Afrika da hala milyonlarca insan çırılçıplak güneşin altında geziyor hepsi cilt kanseri mi oluyor ki ben koca bir senenin bir haftasında, kısacık tatilimde güneşlenerek kanser olacağım.. Ama onların cildi siyah derseniz bizim ki de maşallah pek beyaz değil derim, süt şişesi İngilizler düşünsün.. Son günlerde gazetelere bakarsanız haberler hep aynı; Ozon tabakası delindi... Güneşin zehirli, öldürücü ve delici ışıkları tüm dünyayı kapladı... Cilt kanseri sayısında muazzam bir artış var.. (Siz de her an cilt kanseri olabilirsiniz demek istiyorlar ...) Dikkat edin, muhtemelen aynı sayfanın altında veya ertesi gün “ 90 korumalı yeni güneş yağlarının nasıl kanserden koruduğuna dair” bir yazı okuyacaksınız.... Firmaların rekabeti sonucu yağların “koruma gücü” giderek artarak ve çeşitlenerek nerdeyse yüze yaklaştı... Birkaç yıla kalmaz üç yüz milyon koruma, iki trilyon korumayı duyarsanız şaşmayın... Şimdiiiii...... Bugün, ben size değişik bir şey söylüyorum, iyi dinleyin... “Yeteri kadar güneş ışını almazsanız esas o zaman kanser riskiniz artar....” Çalışmalar, güneşle sentezlediğimiz D vitamininin, başta kolon kanseri olmak üzere, akciğer, prostat kanseri ve lenfomaların oluşumunu önlediğini gösterdi. Özetle, “Vücudumuzun kanserden koruyucu D vitaminini yeteri kadar sentez edebilmesi için güneş ışığına ihtiyacı var.” Bazı bilim adamları; son yıllarda kanser oranlarında ki artışın nedenlerinden birisi olarak; modern yaşamın, hepimizi güneşten uzak, kapalı kümeslerde yaşamaya mahkum etmesi olduğunu düşünüyorlar. Bir güneş ülkesi olmamıza rağmen çoğumuzun, özellikle yaşlılarımızın ve çocuklarımızın, eskisi gibi güneş ışığı almadıkları bir gerçek. Kendi çocukluğunuzu bir düşünün.. Sokakta, güneşin altında akşama kadar oynamaktan her yaz iki üç kez kertenkele gibi deri değiştirdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Modern yaşamın bizi güneşten uzaklaştırmasına bir de firmalarca pompalanan “cilt kanseri korkusu” eklenince insanlarımız hepten güneşten kaçar oldular... İşin gözden kaçan bir başka boyutu daha var. Ülkemizde bel ağrısı, sırt ağrısı, kas ve eklem ağrıları ile seyreden romatizmal hastalıkların; mutaassıp, tesettürlü bayanlarda, modern giyimi tercih eden bayanlara kıyasla çok daha fazla görüldüğünü düşünüyorum. En azından bana gelen hastalardan böyle bir intiba edindim....“Aman kapatayım erkekler görmesin” derken güneşte görmüyor tabi... Batı kültüründe ise bizde olduğu gibi “yaşlandıkça kapanma” zihniyeti yoktur, hatta tam aksi nasılsa artık kimse bakmaz düşüncesi “yaşlandıkça açılma”ya neden olur. Avrupa’da ki parklarda, sokaklarda yürüyüş yapan kısa kollu, genç kız giyimli seksenlik teyzeleri görmüşsünüzdür. Yanınızdan vız diye geçip giderler. Aynı yaştaki bizim teyzelerimiz, yün fanilaların içinde, bellerinde kuşak, dizleri sarılı oturma odasında bir koltuktan diğerine zor yürürlerken onlar turistik turlara katılıp dağ bayır geziyorlar... Bunun bir nedeni, batı insanının, yürüyüş ve sporu bir hayat tarzı olarak benimsemesi, diğer nedeni ise“güneşsiz ülkelerinde” bile bizim kadınlarımızdan daha fazla güneş ışığı almalarıdır. Bu tezin, benim basit bir gözlemim olmadığını üniversitelerimizde yapılacak küçük bir araştırma gösterecektir. Eh üniversitelerimizin bir görevi de ülkenin sorunları ile ilgili bilimsel araştırmalar yapmak değil mi?!... Yerimiz doldu... Tatile gidecekseniz, güneşlenmeden ve güneş yağlarınızı almadan önce Perşembe günkü yazımı okuyun; bu sene güneşin altında saatlerce yatmaktan da Kırkpınar pehlivanı gibi yağlanmaktan da vazgeçebilirsiniz..... Yorumlar
|
Copyright © 2006 - 2024 DoktorMurat.Net, Yasal Uyarı ve Gizlilik, Site Haritasi
Dr.Murat KINIKOĞLU Sağlıklı Yaşam Rehberiniz
İntermed Sağlık Merkezi Teşvikiye cad. No: 63 Nişantaşı Şişli/İstanbul Tel: 0212 225 06 60 - Faks: 0212 2250895 |