Nihat Genç’i beğenirim, bir hatip, bir gazeteci olarak… Roman farklı bir kulvar… Maalesef kitapta dişe dokunur bir roman kurgusu yok, köşe yazısına benzeyen hikayelerde Nihat Genç’in usta olduğu ve çok iyi yakaladığı memleket meseleleri arasına serpiştirilmiş anılar var. Eski kuşak solcu yazarlar belden aşağı müstehcen kelimeleri kullanmakta bir sakınca görmezken sağcı yazarlar cinsellik ve necasete fazla bulaşmamaya dikkat ederlerdi. Nihat Genç freni patlamış bir kamyon gibi dalmış bu alana, sayesinde sağ tandanslı bir yazarın da “am, sik, göt, bok” kelimelerini sıkça, olur olmaz kullanabileceğini gördük. Yazar, bir zamanlar açlıktan nefesi kokan şimdi iktidar sayesinde her biri bir köşeyi tutmuş eski dava arkadaşlarına karşı öfkeli. Onu çok iyi anlıyorum, Erol’un dükkânına gitmesem de o sokaklarda bir vakitler ben de dolaştım, aynı havayı benzer mekanlarda teneffüs ettim. Yazarın dincilere kızarken esas büyük aldatmanın başka yerde olduğunu bildiğinden eminim. Neticede hiçbirimiz Turan Dursun kadar cesur olamıyoruz, dinle ilgili düşüncelerimizi açıkça söylemek yerine kenarlarda dolaşmak, uzaktan taş atmak daha işimize geliyor. Bu arada çok güzel tespitleri olduğunu da söylemeliyim. Romanın bir yerinde bilge karakter kahramana şöyle diyor: "Bak Erol, dindarlık kurnaz insanlara göre bir iş. Saf insanlar dindarlığı abartıp çok kafaya  takıyor. Bir günahı fazla büyültüyorlar. Bir günah işlediler mi Allah'la düelloya girişiyorlar. Bir suça bulaştılar mı kendilerini giyotine gönderiyorlar." Aynı sayfadan bir alıntı daha yapayım: "Din, kirliliği insanın kaldıramayacağı kadar ağırlaştırıyor. Suç, günah ruhun nefes alamayacağı kadar ruhu zehirliyor." 

Heyecanlı, sürükleyici bir roman beklentisindeyseniz bu kitap size uygun değil. Türkiye insanının son on yılda nasıl değiştiğini, nereden nereye savrulduğunu, kimler tarafından nasıl aldatıldığını görmek istiyorsanız hemen alın, sıkılmadan okuyacağınızdan eminim.