Üye Girişi
E-Posta Adresiniz :
Şifreniz :
Üyelik Formu
E-Posta Adresiniz :
*
Şifreniz :
*
Adınız :
*
Soyadınız :
*

       Gazetelerimiz, sağ olsunlar öyle başlıklarla çıkıyor ki insanın neredeyse “tüm hastalıkların çaresinin bulunduğuna” inanası geliyor. Gün geçmiyor ki basında büyük puntolarla “Kanserin çaresi bulundu...”,  “Kalp krizine son..” veya “Mucize cihaz yakında kullanımda...” gibi haberler yer almasın. Mucize haplar, mucize vitaminler, her ameliyatı başarıyla yapan robotlar, MR’lar, tomolar, insanın içini dışını ve tüm hücrelerini gösteren yeni model cihazlar.... Yalnız bunlarla kalsa iyi son bir iki yıldır bir de mucize Türk doktorları çıktı; başlık genellikle şöyle oluyor: Kanserin çaresini bulan Türk: Ali Korkmaz. Yanında bir resim ve alt yazıyı okuduğunuzda anlıyorsunuz ki Amerika’da ki falanca üniversitede falanca klinikte kanser üzerinde çalışan 27 doktordan birisi de bizimki.

        İsmi lazım değil birkaç büyük gazetemiz bu işi öyle güzel yapıyor ki ben bile her seferinde tuzağa düşüyor, bu sefer gerçekten yeni bir şey bulunmuş  nasıl da atladım diye kendime kızarak heyecanla yazıyı okuyorum ve “Kalp krizine mucize tedavi” nin on yıldır kullandığımız ilaç olduğunu görüyorum.

      Her haberden sonra çalan telefonlar, elinde gazete kupürü ile doktoruna koşup; “Doktor bey, bizim için yeni bir ilaç filan bulundu mu?” diye soranlar... Hepsinin içinde bir şüphe... “Koskoca gazete yalan yanlış yazacak  değil ya... Herhalde bizim doktor gelişmeleri yakından takip etmiyor..” diye düşünenler vardır eminim.  

       Evet, tıpta oldukça büyük bir ilerleme var. Eskiye göre özellikle teşhis metotları çok gelişti ama söylendiği kadar mucize ilaçlar var mı ondan şüpheliyim. Bana öyle geliyor ki “Uluslararası  medikal sermaye” biraz bizi kandırıyor. Dünyada sağlık için dönen paranın; yani teşhis cihazları, tedavi metotları, koruyucu hekimlik, ilaçlar vs. harcamaların, tüm dünyanın petrol için harcadığı  paranın üç misli olduğunu biliyor musunuz? Sakın bu Mucize tıp olayları bizim sağlık harcamalarımızı gönül rahatlığıyla yapmamızı sağlayan, elimizi cebimize götürmemizi kolaylaştıran reklamlar olmasın? 

     Bundan bin beş yüz yıl önce orta Asya’daki atalarımız sarılık hastalığını nasıl tedavi ederlermiş biliyor musunuz? Söylüyorum ama sakın “atalarımız böyle yapıyormuş”  diyip yapmayın. Hastayı üç gün süreyle dişisinden ayrı tutulmuş kızıl bir boğanın üzerine oturtup biraz gezdirirlermiş. Böylelikle boğanın kızıllığının hastanın sarılığını kovalayacağı ve hastanın  iyi olacağına inanılırmış.  Peki aradan bin beş yüz yıl geçtikten sonra şimdi sarılığın tedavisini için ne yapıyoruz?  Sarılık geçiren pek çoğunuzun bildiği gibi hala etkili hiçbir ilaç bulunamadı; tek fark, hastayı kızıl boğanın üstüne değil de yatağına oturtuyoruz. Aradan geçen bin beş yüz yılda (bilimsel açıdan değil, hastayı ilgilendirdiği kadarıyla) tek bulabildiğimiz sarılığı bulaşıcı  bir virüsün yaptığı. “Onu dedem de bilir..” lafı tam buraya uyuyor. Sahiden Orta Asya’daki dedelerimiz  sarılıklı hastayı siyah bir çadıra yatırıp çadırın önüne de ucunda siyah  bez bağlı bir direk dikerek bir nevi hastayı karantinaya alıp diğer insanların yaklaşmasını önlerlermiş, bir diğer deyimle hastalığın bulaşıcı olduğunu biliyorlarmış. Tek fark onların bin beş yüz yıl önce kötü ruh dedikleri şeye biz şimdi virüs diyoruz. Kısacası kötü ruhun kim olduğunu  bulduk ama onu öldürecek bir ilacı hala bulamadık. Hani bizim dilimizden düşürmediğimiz “tıp bilimindeki büyük gelişme”?

     Bakın Dr. Matthias Rath 28 Şubat 2003 de The New York Times’da ne diyor?

     “İlaç yatırım endüstrisinin yapısı, “hastalıkla birlikte iş” tir. Temeli hastalıkların sadece semptomlarını hedef alan ancak ana nedenlerine yönelmeyen sentetik ilaçların patentinin alınmasıdır. Hastalıkların sürekli var olması ve yayılması, bu endüstrinin büyümesinin ön şartıdır. Hastalıkların önlenmesi ve ortadan kaldırılması ise bu iş alanının ekonomik temelini yok eder.”

Tıbbın bu kadar ilerlemesine rağmen hala; ağız içinde çıkan minik aftlara bile bir çare bulamamış olmamız size de komik gelmiyor mu? Basit bir kabızlık için bile,  bin yıldır bildiğimiz “sinameki otundan” daha iyi bir ilaç bulamadık. Kabızlık konusunda tıp bilimindeki “mucize ilerleme” sinameki otunu hap şekline getirip satmanın ötesine geçemedi....

         “Peki doktor, bu yazıdan çıkaracağımız sonuç ne?” diye sorarsanız söyleyeyim; sakın biz doktorlara, ameliyat yapan robotlara, mucize ilaçlara güvenerek hasta olmayın, kendinize iyi bakın, az yiyin, spor yapın, sigara içmeyin, stresten uzak kalın, doğal yaşamdan ayrılmayın, hasta olmayın ve işinizi mucizelere bırakmayın....

       Not: Alternatif tıpçı arkadaşlar için söylüyorum, Giresun’un Ülper köyünden celep Gökhan Çakıroğlu’nun kızıl bir boğası var, cep telefonundan arayabilirsiniz....

01 Mart 2008 Cumartesi / 18806 Kişi Okudu
Yorumlar
Copyright © 2006 - 2024 DoktorMurat.Net, Yasal Uyarı ve Gizlilik, Site Haritasi
Dr.Murat KINIKOĞLU Sağlıklı Yaşam Rehberiniz
İntermed Sağlık Merkezi Teşvikiye cad. No: 63 Nişantaşı Şişli/İstanbul
Tel: 0212 225 06 60 - Faks: 0212 2250895