Üye Girişi
E-Posta Adresiniz :
Şifreniz :
Üyelik Formu
E-Posta Adresiniz :
*
Şifreniz :
*
Adınız :
*
Soyadınız :
*

TÜRK TOPLUMUNUN ERDEMLERİ...
          Geçenlerde bir sohbet toplantısında arkadaşlarıma bir kitapta okuduğum “Toplumların sahip olduğu erdemler” konulu araştırmadan bahsedip “Sizce Türk toplumunun ortak erdemleri nelerdir?” diye sordum… Şakayla karışık verilen cevaplar beni çok şaşırttı. Genel kanı, toplum olarak fazla kayda değer erdemlerimiz olmadığı şeklindeydi. Sağ olsun bir arkadaşım “Cesaret” ve “Misafirperverlikten” bahsetti de biraz moralim düzeldi. 
               Diyelim çocuğunuz ilkokula başladı ve siz de her anne baba gibi yavrunuzun bir an önce okuma yazmayı öğrenmesini,  çalışkan bir çocuk olmasını istiyorsunuz. Başarılı olması için ona “Haylaz çocuk, kafan hiç çalışmıyor, zaten tembelin tekisin sen...” mi dersiniz yoksa “Hadi yavrum sana güveniyorum, başaracaksın, okumayı öğreneceksin....” mi dersiniz? Birazcık aklı olan herkes ikinci yolu seçecek, yani çocuğunu olumlu yönde motive edecektir. Bazen çocuğunuzun, yanındaki arkadaşına göre daha tembel olduğunu fark etseniz; kavrama yeteneğinden, zekâsından ve kabiliyetlerinden şüphelenseniz bile hiçbir zaman birinci yolu seçmenizi önermem. Onun daha iyi olması için yeni kurallar koyabilir, ceza veya ödül verebilirsiniz ama asla ve asla ona “Kendisinden şüpheye düşecek, kendisini küçük görmesine neden olacak mesajlar vermemelisiniz...”
              Çocuklar için böyle... Peki ya toplumlar için? Bence hiçbir fark yok... Toplumlar da aynı çocuklar gibi olumlu motivasyona ihtiyaç duyar; bir toplum olmanın gururunu, birlikte ilerlemenin, hep beraber bir şeyler başarmış olmanın övgüsünü işitmek isterler. Tabii kişiler kendilerini o topluma ait hissediyorlarsa! Onun için Nihat Genç Çanakkale de 57. Alaydan bahsedince hepimizin gözleri doluyor, onun için ekranda PKK’nın Şehit ettiği evladının arkasından “Vatan sağ olsun” diyen babayı görünce dizlerimizin bağı çözülüyor... Gerçek liderler işte bunu bildikleri için, halkını, aynı bir babanın çocuğunu sevdiği gibi sevdikleri için, her zaman toplumu olumlu yönde motive etmeye çalışmış, onların kendi erdemlerinden ve güçlerinden şüpheye düşmesini engellemek istemişlerdir... Atatürk bu nedenle “Ey Türk istikbalinin evladı, muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur...” demiştir. Onun damarlarımızda dolaşan kanın asaletle hiçbir ilgisi olmadığını bilmediğini mi sanıyorsunuz... Çok iyi biliyordu... Ama peşindekilerin, bir arada, bir hedefe doğru ilerlemesi, devrimlerine sahip çıkması, büyük işler başarması için istekli, moralli, kendine güvenen kişiler olması gerektiğini de biliyordu.
       Son elli yılda bir kısım aydınlarımız toplumu motive etme açısından sınıfta kaldılar... 
       Belki kendilerini bu topluma yakıştıramadıklarından, belki doğruları söylemek adına, belki de akılları sıra kötüyle ve cehaletle savaşmak adına “Türk” dediğimiz kişiyi öyle bir kötülediler ki neye uğradığımızı şaşırdık. Bardağı hırsızlığımız, dolandırıcılığımız, barbarlığımız, rüşvette birinciliğimiz, tembelliğimizle doldurdular. Asya’dan gelen pis barbar göçebeler olduk. Padişahların hepsi kardeşini boğdurdu, delirdi, ya sarhoş ya homoseksüel oldu. Batı, kendi kahramanlarını tarihinin içinden cımbızla çeker gibi çıkarıp, allayıp pullayıp her köşe başına heykellerini dikerken biz hepsini kara toprağa gömdük. Üstünü örtmeye gücümüzün yetmediklerini de çamurla sıvadık.. Avustralya Aborjin’lerinden tutun Nepal’ın köylülerine kadar dünyadaki tüm milletlerin ne kadar erdemli, ne kadar üstün insanlar olduğunu ezberledik…“Biz Türkler in de iyi özellikleri var…” diye söze başlayanlar ise hemen “hamaset edebiyatı” yapmakla suçlanıp susturuldular...
          Şimdi hepimiz, babalarının devamlı itip kaktığı “Senin kafan çalışmıyor, pis tembel....” diye hakaret ettiği çocuklar gibiyiz. Burnumuzu çekip duruyoruz… Kendi değerlerimizden şüphe ediyoruz... Toplum olarak gururumuz kırıldı… Yoksa gururumuz kalmadı desem daha mı doğru olur?  Bana inanmıyorsanız Çorumda bir kahvehaneye veya Beyoğlu’nda bir bara girip sohbet eden üç beş kişiye kulak verin; hepsi kendilerinin işe yaramaz adamlar olduğu ve asla adam olamayacağımız konusunda hem fikirdirler.
          Başardılar…  Toplumsal özgüvenimiz dibe vurdu.
          Geçen yıl dört günlük bir doğu Karadeniz gezisine katıldık. Tur rehberimiz bizi uzak bir dağ köyüne götürdü. Sislere gömülmüş kütük evin içinde ki sobanın başında,  ikram edilen çaylarımızı içerken evlenme çağındaki genç kızı içeri girip kucağında ki el örmesi lifleri ve çorapları bir kenara koyup yanımıza oturdu. Acaba bunlar kendi çeyizi mi yoksa bize satmak istediği şeyler miydi? Kızdan uzun bir süre ses çıkmayınca eşim “Ne güzel şeyler yapmışsın..” diye konuya girdi. “Bunlar satılık mı?” sorusunun cevabını alamadık. Rehberimiz “Para istemeye utanıyor...”dedi.
          Ertesi gün Kaçkarlardan aşıp Erzurum İspir’e kuru fasulye yemeye gittik. (Hayatımın en lezzetli kuru fasulyesini yedim.) Tura katılanlardan biri masamıza servis yapan küçük garsona “Neden herkese ne içmek istediğini sormuyorsun?” dedi ve bilmiş bir ifadeyle  “Masada ki herkese ne içeceğini sorarsan kola, ayran satışın artar...” diyerek tüccarlık dersi verdi.. Küçük garson şöyle bir düşündü sonra “Ayıp olmaz mı ağabey?..” dedi. “Parası olanı var, olmayanı var.. İsteyen nasıl olsa söyler biz de getiririz…”
                Dört günlük kısa bir gezide, Karadeniz’in dağ köyünde ki genç kız ve İspir’li küçük garson bize iki “Erdem” dersi vermişti... Ben toplum olarak bunlar gibi nice güzel değerlere sahip olduğumuza inanıyorum. Tek ihtiyacımız bu değerlerimizin ortaya çıkarılması, bunlara sahip olduğumuzun (en azından bir zamanlar) hatırlanması ve toplumumuza ait olan iyi özelliklerin yaygınlaştırılmaya çalışılması. Kendi değerlerimize güvenemezsek, el ele tutuşup  kırılan gururumuzu ve yıkılan onurumuzu onaramazsak millet olamayız...

23 Nisan 2009 Perşembe / 18479 Kişi Okudu
Yorumlar
Copyright © 2006 - 2024 DoktorMurat.Net, Yasal Uyarı ve Gizlilik, Site Haritasi
Dr.Murat KINIKOĞLU Sağlıklı Yaşam Rehberiniz
İntermed Sağlık Merkezi Teşvikiye cad. No: 63 Nişantaşı Şişli/İstanbul
Tel: 0212 225 06 60 - Faks: 0212 2250895